Ela’nın Tatlı Yolculuğu
Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Ela adında güzeller güzeli bir kız yaşarmış. Bu kızın altın sarısı saçları varmış. Dudakları kiraz gibi, gözleri ise yeşil zeytinin naifliğindeymiş. Anne ve babası ile birlikte kırlarda yaşar, gündüzleri ağaç altında dinlenir, ineklerden süt sağarmış. Köy yerinde herkes birbirini tanır ve güvenilirmiş. Bu sayede Ela da gönlünce gezermiş. Bir gün arkadaşı Efe ile birlikte ormanın derinliklerine inmiş. Birlikte çok güzel vakit geçirmişler. Çiçekler toplamış, ağaçlara tırmanmış ve yakalamacılık oynamışlar. Dönüş saati geldiğinde bir de ne görsünler! Efe ve Ela nereden geldiklerini hatırlayamıyorlarmış. Kaybolduk diye paniklemişler. Panik, daha fazla heyecanlanmalarına, bu da yolu daha fazla sarpa sarmalarına neden olmuş.
Hava kararmaya başlamış ve soğuyormuş. Ela ve Efe’nin aileleri de çocuklarını merak etmeye başlamış. Bütün köy, Ela ve Efe’yi aramaya çıkmış. Ela ve Efe kendilerine sığınacak kapalı bir alan aramaya koyulmuşlar. Bir mağara ya da ağaç kovuğu ararlarken karşılarına kendilerinden 5 kat daha büyük, gözleri altın sarısı, yeleleri orman karası bir aslan çıkmış. İki çocuk, ne yapacağını bilemez bir şekilde birbirlerine sarılmışlar ve ağlamaya başlamışlar. Aslan, adım adım çocuklara yaklaşıyormuş. Çocuklar, korkudan hiçbir şekilde kıpırdayamıyorlarmış. Aslan yaklaşmış, yaklaşmış, yaklaşmış… İki çocuğu da bir süre koklamış ve sonra hiçbir şey olmamış gibi oradan uzaklaşmış. Çocuklar tam rahatlamışlar ki yarım saat sonra yeniden belirivermiş; bu kez yanında yavru aslanlar da varmış! Aslan, Ela ve Efe’nin küçük olduğunu fark edip onlara kendilerini daha iyi hissetmelerini için yavrularını getirmiş. Çocuklar, başta yavru aslanlardan korksalar da bir süre sonra onlara alışmışlar.
Çocuklar, yavru aslanlar ile oynayadururken anne aslan konuşmaya başlamış!
Anne aslan: Siz burada ne yapıyorsunuz gecenin bu saatinde böyle!
Çocuklar donakalmış. İlk defa bir aslanın konuştuğunu görüyorlarmış. Bunun bir rüya olduğunu düşünüp birbirlerini çimdiklemişler. Ancak anne aslan devam etmiş:
Anne aslan: Sanırım kayboldunuz, gecenin bu saatinde orman çok tehlikelidir. Üstelik gece saatlerinde buralar çok soğuk olur. Açlık ve susuzluğa dayanamazsınız. İsterseniz sizi annelerinizin yanına götürebilirim.
Çocuklar hem aslanın konuşmasının verdiği şaşkınlık hem de korku ile hemen teklifi kabul etmişler. Aslan, yolu bulabilmek için çocukları tekrar koklamış ve onların geçtiği yolları tek tek bulmuş. Bu yolculukta, yavru aslanlar da anne aslana eşlik ediyormuş. Tam 2 saatlik yolculuktan sonra çocuklar, ailelerinin seslerini duymuş. Aileleri de onları arıyormuş. Annelerinin sesini duyan Ela ve Efe hemen sesin geldiği tarafa doğru koşmuş. Anneleri, çocuklarını görünce mutluluktan ağlamaya başlamış. Çocuklar, bir yandan heyecanla kendilerini nasıl bir aslanın bulup yanlarına getirdiğini anlatmaya çalışıyormuş.
Eve gelen çocuklar, yıkanıp sobanın başına oturtulmuş. Her ikisi de çok yorgunmuş. Yine de annelerine aslanın kendilerinden konuştuğundan bahsetmiş.
Ela’nın annesi: Çocuklar, olur mu öyle şey! Hiç aslan konuşur mu! Siz korktuğunuz için bir sanrı görmüşsünüz. Sizi bulmamızı sağlayan şey, çoban köpekleri! Çoban köpeklerine giysilerinizi koklattık. Çoban köpeklerinin burunları çok iyi koku aldığı için sizin kokunuzu takip etti. Sizi, bu sayede bulduk!
Çocuklar, annelerine aslanın konuştuğunu inandırmayacaklarını anlayınca çaresizce durumu kabul etmeyi tercih etmişler. Anne ve babalarına bir daha onlardan habersiz hiçbir şeye gitmeyeceklerine söz vermişler. O günden sonra Ela ile Efe, nereye giderlerse gitseler yanlarına küçük taşlar alıp yolda kendilerinden iz bırakmışlar. Gökten üç elma düştü biri sana, biri bana, biri de dinleyenin başına…